Atatürk: Zamanı Aşan Bir Işık
Bazı insanlar vardır; yaşadıkları çağdan daha büyüktürler. Onların fikirleri yalnızca bir dönemi değil, bütün bir insanlığı aydınlatır. Mustafa Kemal Atatürk, tam da böyle bir insandı. O, yalnızca bir komutan ya da bir devlet adamı değil; bir uygarlık fikrinin mimarıydı. O, “millet” kelimesini sadece bir nüfus sayısı olarak değil, ortak bir bilinç, bir vicdan ve bir inanç olarak gördü.
Yüzyıllar boyu karanlıkta kalan bir coğrafyaya “akıl” ve “bilim” ışığını yaktı. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” derken, aslında geleceği gördü: İnsanlığı özgürleştiren tek şeyin düşünmek olduğunu.
Atatürk’ün en büyük mirası, sadece Cumhuriyet değil; düşünme cesaretidir. “Beni görmek demek, yüzümü görmek değildir. Fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız bu yeter.” demişti. Bugün hâlâ onun fikirleriyle yürüyorsak, bu topraklarda bir vicdan, bir bilinç hâlâ yaşıyor demektir.
O, modernleşmeyi sadece batılılaşmakla karıştırmadı. Kadının gücüne inandı, eğitimi temele koydu, sanatı toplumsal bir nefes olarak gördü. Çünkü biliyordu: Bir milletin kalbi, özgür düşünen bireylerle atar.
Atatürk’ü anlamak, sadece anmakla olmaz. Onu anlamak; haksızlık karşısında susmamak, cehalet karşısında kalemi savunmak, umutsuzluk karşısında üretmektir. Çünkü onun gösterdiği yol, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır.
Her 10 Kasım’da değil, her sabah yeni bir güne başladığımızda hatırlamamız gereken bir şey var:
Atatürk, bir tarih değil; bir duruştur.
Ve o duruş, hâlâ bu toprakların en güçlü umududur.
Işığın hiç sönmesin, Atam…