İsrail’den Türkiye’ye veto: Gazze Gücü planında yeni gerilim
Türkiye’nin dahil olmasının planlandığı “Gazze İstikrar Gücü” etrafında yaşanan diplomatik tartışmalar giderek derinleşiyor. İsrail’in açık şekilde karşı çıkması nedeniyle Ankara’nın bu çok uluslu yapı içinde yer alması olasılığı giderek azalıyor. Yaklaşık beş bin askerden oluşması öngörülen bu uluslararası gücün, Gazze’de güvenliği sağlamak, yönetim boşluğunu doldurmak ve bölgenin yeniden inşasına zemin hazırlamak gibi kritik görevleri bulunuyor. Ancak, Türkiye’nin bu oluşumda yer almasına yönelik itiraz, planın seyrini değiştirebilecek boyutta.
İsrail, Türk askerlerinin Gazze’de görev yapmasına karşı olduğunu açık biçimde ifade etti. Diplomatik kaynaklar, bu itirazın yalnızca askeri değil, aynı zamanda siyasi nedenlerle de bağlantılı olduğunu belirtiyor. Ankara ise sürecin başından itibaren bölgede barış ve istikrarın tesis edilmesi için aktif rol üstlenmeye hazır olduğunu açıklamış, gerekli askeri ve insani desteği sunabileceğini bildirmişti. Ancak bu teklif, İsrail’in sert tutumu nedeniyle hayata geçemedi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “İsrail’in, çok uluslu bir yapıda hangi ülkelerin askerinin görev yapacağı konusunda kendini güvende hissetmesi gerektiğini” vurguladı. Washington yönetimi, sürecin istikrarlı biçimde ilerleyebilmesi için İsrail’in güvenlik endişelerinin dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Bu yaklaşım, Türkiye’nin dahil olduğu her adımda İsrail vetosunun belirleyici olacağı anlamına geliyor.
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, özellikle Suriye politikaları, Doğu Akdeniz enerji denklemindeki çekişmeler ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ile Hamas’a yönelik yaklaşımı nedeniyle son yıllarda yeniden gerilimli bir döneme girmişti. Bu nedenle Türkiye’nin dışlanması, sadece operasyonel bir tercih olarak değil, aynı zamanda siyasi bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Ankara, uzun süredir Gazze’deki insani krize kalıcı çözüm arayışında aktif bir pozisyon alıyor ve Filistin halkına desteğini hem diplomatik hem insani kanallardan sürdürüyordu.
Gazze’de konuşlanması planlanan istikrar gücünün liderliğini Mısır’ın üstlenmesi bekleniyor. Bölgedeki diğer etkili aktörlerden Endonezya ve Birleşik Arap Emirlikleri, bu oluşumun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi yetkisialtında kurulmasından yana tavır koydu. Ancak planlanan yapı, klasik anlamda bir BM barış gücü değil. ABD öncülüğünde oluşturulan Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi (CMCC) ile koordineli biçimde çalışması öngörülüyor. Bu çerçevede, operasyonel planlamanın Washington merkezli olacağı, sahadaki uygulamada ise Mısır’ın koordinasyon üstleneceği ifade ediliyor.
İstikrar gücünün görev tanımı, Hamas’ın silahsızlandırılması, geçici bir Filistin hükümetinin kurulması, Gazze’de ortaya çıkması beklenen yönetim boşluğunun doldurulması ve güvenliğin sağlanması gibi kapsamlı hedefleri içeriyor. Ancak İsrail hükümeti, özellikle Benjamin Netanyahu’nun kararlı tutumu nedeniyle, Filistin Yönetimi’nin bu süreçte yer almasına kesinlikle karşı çıkıyor. Tel Aviv yönetimi, Gazze’nin geleceğinde Hamas’a yakın veya Türkiye’nin etkisi altında olabilecek hiçbir yapının bulunmaması gerektiğini savunuyor.
Türkiye’nin bu süreçte dışarıda bırakılması, bölgesel dengeler açısından sembolik olduğu kadar stratejik anlam da taşıyor. Ankara, bölgeye insani yardım ve felaket müdahalesi ekipleri göndermeye hazır olsa da, İsrail’in onayı olmadan sahaya erişim sağlanamıyor. Türkiye’nin yardım uçakları ve sağlık personeli hâlen beklemede tutuluyor. Bu durum, Ankara’nın hem insani hem diplomatik düzeydeki inisiyatiflerinin sahada karşılık bulmasını zorlaştırıyor.
Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler’in bölgedeki en önemli kuruluşlarından biri olan UNRWA (Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı) hakkındaki tartışmalar da sürüyor. ABD ve İsrail, UNRWA’nın Hamas’la bağlantılı olduğu iddialarını sık sık gündeme getirirken, uluslararası toplumun büyük bölümü bu ajansın Gazze’deki insani yardımların temel taşı olduğunu savunuyor. Bu tartışma, istikrar gücü planının meşruiyeti ve işleyişi açısından da belirleyici olacak gibi görünüyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Gazze İstikrar Gücü içinde yer almama ihtimali her geçen gün güçleniyor. Bu durum, yalnızca bir askeri misyon tartışması olmaktan öte, bölgedeki diplomatik ilişkiler, güvenlik politikaları ve güç dengeleri üzerinde doğrudan etkiler yaratıyor. Ankara’nın dışlanması, Türkiye–İsrail ilişkilerinde yeni bir kırılma noktası olabileceği gibi, Orta Doğu’da şekillenen yeni düzenin de habercisi olarak görülüyor.