Sevmenin Cesareti
Sevmek, artık eskisi kadar kolay değil. Çünkü insanlar duygularını göstermenin zayıflık olduğunu sanıyor. Oysa en büyük cesaret, kalbini açık tutabilmektir. Birine “seni anlıyorum” demek, “yanındayım” diyebilmek, samimiyetini saklamadan sevmek… Tüm bunlar artık birer risk gibi görülüyor.
Oysa sevmek; kırılmayı göze almaktır. Bazen karşılık bulmamayı, bazen anlaşılmamayı kabul etmektir. Ama yine de iyi hissetmek, yine de umut etmektir. Çünkü sevgi, karşılık bekleyen bir alışveriş değil; insan olmanın en derin hâlidir.
Modern hayat, bizi temkinli olmaya alıştırdı. “Mesaj atsam yanlış anlaşılır mı?”, “Arasam fazla mı gelir?”, “Çok mu ilgi gösterdim acaba?” Bu sorular, artık duygularımızın doğal akışının önüne geçti. İnsanlar hislerini filtreliyor; kalplerini koruma altına alırken, aslında sevgiyi yavaşça öldürüyor.
Oysa sevmek, bir lüks değil; bir ihtiyaçtır. Bir dostu, bir çocuğu, bir anı, bir şehri, bir hayali… Sevmek, yaşamanın anlamıdır. Korkmadan, hesap yapmadan, olduğu gibi sevebilmek; kalbin hâlâ kırılabildiğini hatırlatır.
Unutmayalım: Cesaret, bazen savaşmak değil; sevmekten vazgeçmemektir. Dünyanın tüm gürültüsü içinde bile birine “iyi ki varsın” diyebilmek, hâlâ en büyük direniştir.
Ve belki de hayat, sonunda sadece şunu sorar: “Korktukların kadar mı yaşadın, sevdiklerin kadar mı?”
Sevmenin cesaretiyle, daha insanca günlere…