Yorulduk Ama Neden?

Yorgunuz. Bedenimizden çok, ruhumuz yorgun. Geceleri uyuyup dinlenemeyen, sabahları uyanıp yenilenemeyen bir yorgunluk bu. Sanki içimizde bir eksilme, bir tükenme var. Gün biter, işler biter, ama içimizdeki o ağırlık kalır.

Belki de yorgunluğumuz, sadece bedensel değil; insanca olmaktan uzaklaştığımız içindir. Bir zamanlar kalbimizi ısıtan şeyleri artık önemsemiyoruz. Sohbet yerine bildirim, göz teması yerine ekran ışığı, huzur yerine hız ve acele etmeyi seçiyoruz. Herkes koşuyor ama nereye yetiştiğini kimse bilmiyor.

Modern hayat bize çok şey verdi, evet. Ama verirken de fark ettirmeden bir şeyler aldı: Sessizliğimizi, sabrımızı, huzurumuzu. Artık her şey ölçülüyor, tartılıyor, kıyaslanıyor. İnsan kendini bile bir yarışın parçası sanıyor. “Yetişemedim” sözü, yeni çağın en yaygın itirafı haline geldi.

Oysa bazen durmak da bir cesarettir. Çünkü insanın asıl gücü, nefesini nereye harcamayacağını bilmesindedir. Bir kahve molasında, bir yürüyüşte, bir sessizlikte yeniden toparlanırız. Ama biz artık sessizliği bile doldurma telaşındayız. Kendimizi dinlemekten korkar olduk; çünkü orada unuttuğumuz yanlarımızla karşılaşacağız.

Değerlerimizle birlikte ritmimizi de kaybettik. Nezaketi, sabrı, paylaşmayı “zaman kaybı” sandık. Oysa asıl kayıp, insan kalabilme becerimizi yitirdiğimizde başladı. Bir günün sonunda “bugün kime iyi geldim?” diye sormayı unuttuk.

Yorgunuz, evet. Ama bu yorgunluk geçici değil. Çünkü ruhu dinlendiren şey, huzurdur; huzur ise insanı anlamaktan, sevmekten, paylaşmaktan gelir. Biraz yavaşlasak belki fark edeceğiz: Koştuğumuz şey aslında mutluluk değil, sadece alışkanlık.

Hayatın temposunu değil, kalbimizin ritmini dinlemeyi yeniden öğrenmemiz gerek. Çünkü insan, kendine yetişemediği sürece; her yere geç kalır.

Önceki
Önceki

Mısır'da tarihi barış zirvesi: Sisi ile Trump başkanlık edecek, çok sayıda lider katılacak

Sonraki
Sonraki

Avrupa elemelerinde gecenin sonuçları