Toplumsal Yozlaşma: Küçük Değerlerin Büyük Kaybı…

Eskiden “komşuluk” diye bir şey vardı. Kapı önünde oturulurdu, misafirlikten dönene kadar ışıklar söndürülmezdi. Çocuklar sokakta top oynar, anneler kapı önlerinden birbirine seslenirdi. Bugün ise aynı apartmanda yaşayan insanlar birbirinin adını bile bilmiyor. Komşuluk, apartman panosundaki asansör tamir ücretine sıkışmış durumda.

Toplumsal değerlerimiz, elimizden kayan kum taneleri gibi… Birbirimize selam vermeyi, paylaşmayı, yardımlaşmayı unuttuk. Yerine acele, bencillik ve tüketim telaşı koyduk. İnsan ilişkileri, bir kahve sıcaklığında değil; ekran parlaklığında ölçülür oldu.

Yozlaşma, sadece siyasette ya da kurumlarda olmaz. Yozlaşma bazen bir “günaydın”ı esirgemektir. Bazen sırf işimiz düşmediği için bir kapıyı çalmamaktır. Bazen de çocuğa “sus” deyip eline telefon veya tablet tutuşturmaktır. Asıl büyük kayıp, değerlerin gündelik hayatımızdan silinmesidir.

Oysa kültür dediğimiz şey, yalnızca yazılan kitaplarda, söylenen nutuklarda değil; yaşanan hayattadır. Sofraya otururken “afiyet olsun” demekte, bayram sabahı kapı çalmaktadır. Eğer bunları unutursak, yalnızca gelenekler değil; birlikte yaşama kültürümüz de çöker.

Toplum, insanların birbirine güveniyle ayakta durur. Güven kaybolduğunda, kurallar da yasalar da boşuna kalır. Bugün en çok ihtiyacımız olan şey belki de yeniden “biz” diyebilmektir. Çünkü değerler bir kez çürümeye başladığında, yerine hiçbir teknoloji, hiçbir beton bina koyulamaz.

Bir ülkeyi ayakta tutan, yalnızca yolları, köprüleri değil; aynı zamanda gönülleri birbirine bağlayan değerleridir. İşte tam da bu yüzden, kaybolan değerlerimizi hatırlamak ve yozlaşmaya direnmek, hepimizin boynunun borcudur.

Sonraki
Sonraki

Münih Havalimanı’nda drone alarmı: Uçuşlar iptal edildi, binlerce yolcu etkilendi